Tarihi Eserleri





Kastamonu Kalesi

Kastamonu’ nun en önemli tarihi miraslarından birisi olan Kale, Kommenler Hanedanı zamanında 12. yüzyıl içersinde Türklerin Bölgeye yaptıkları akınlar neticesinde yapılmıştır. Kalenin alt yapısı Ortaçağ Son Dönem Bizans mimari özelliğini taşırken; günümüze kadar ulaşan kısmı Beylikler döneminde esaslı tamirattan geçirilmiştir.   112 metre yükseklikteki tabi tepenin üzerinde yer alan kale; güneyden kuzeye 155 metre, doğudan batıya 30 – 50 metre genişliğindedir. 
Yapısı taş ve harçtır. Aralarda ahşap hatıllar da kullanılmış olup 15 büyük kule ve burç ile güvenlik sistemi desteklenmiştir. 
Kalenin orta kısmındaki dehliz şeklinde merdivenli yol, Kale Kapısı mevkiinden dış surlara ulaşmaktadır. Bu dehliz hem kale dışından erzak malzeme alımını sağlayan, hem de bir kuşatma esnasında halkın barındığı bir mekan olarak kullanılmıştır. Günümüzde üstü demir parmaklıkla örtülen bu dehlizin ziyarete açılması ile Kastamonu turizmine de önemli bir materyal kazandırılmış olacaktır. 
2005 yılı içersinde Kastamonu Belediye Başkanlığı tarafından restorasyon ve onarımı yapılmıştır.






Ev - Kaya Mezarları

İl merkezinin güneyinde bulunan bu kaya mezarları M.Ö. 7. yüzyıl başlarına paflagonyalılar tarafından yapıldığı zannedilmektedir. Ölümün soğukluğunu kendisini ziyarete gelenlerin bütün iliklerine kadar işleyen mezarda üç giriş ile üç mezar odası bulunmaktadır. Mezar odaları içinde yanlarda ölü sedirleri mevcuttur. Ön cephedeki alınlığın ortasında bir insan ile yanlarında birer kanatlı arslan kabartma olarak işlenmiştir.




İsmail Bey Hanı (Kurşunlu Han)

İl merkezinde, Nasrullah Meydanı'nın batısında, Aktarlar Çarşısın'nda bulunmaktadır. Candaroğlu İsmail Bey tarafından 1460 yılında yaptırılmıştır. Dış cephesi moloz taş duvar, iç kısmı kesme taşdır. Kuzey ve güney cephelerinde birer girişi vardır. Kare planlı zemin katta, avlu etrafındaki 14 oda, ilk yapılışında ahır olarak kullanılan bölümlerdir. Üst katta, sivri kemerli revaklı koridorda ise 29 oda yer almaktadır.


Aşı Efendi Hanı

Nasrullah Meydanı'nın batı tarafında kalmaktadır. Kitabesinden ve vakıf kayıtlarından; Reis-ül Küttap Hacı Mustafa Efendi tarafından yapımına başlanıldığı ve oğlu Aşir Efendi tarafından 1748 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Nasrullah Camiine, her yıl mevlüt okutulmak kaydıyla vakfedilmiştir. Zemin katta, geniş, avlunun etrafındaki odalar ahır olarak yapılmıştır. Doğu cephesindeki esas giriş yerinin sağ ve solundaki taş merdivenler üst kata çıkış vermektedir. Dört cephe revaklı koridorun arkasında 29 oda sıralanmaktadır. Her odada ocak ve bacası mevcuttur.1961 yılında, dernek kanalıyla kuzey ve doğu cepheleri açılarak, dışa yönelik dükkanlar meydana getirilmiştir.






Yanık Han

Kastamonu’ da mülhak vakıf statüsündeki eserlerden birisidir. 1616 yılından önceki bir tarihte Yanıkoğlu Hacı İsmail Ağa tarafından ticaret hanı olarak yapıldığı bilinen han, Dıştan moloz taşından harçla inşa edilmiştir. Girişten itibaren genişleyen üçgene yakın bir yapısı vardır. İç kısmındaki ahşap unsurları ile plan ve özellikleri bakımından Anadolu’ daki en orijinal hanlardan birisidir.




Cem Sultan Bedesteni (Karanlık Han)


Fatih Sultan Mehmet'in oğlu, Osmanlı’nın bahtsız şehzadesi Cem Sultan… Tarih kitaplarından ziyade edebi eserlere konu olmuş, hayatı memleket hasreti, ızdırap ve esaretle geçmiş bir Osmanlı şehzadesi…
Peki ne işi var Kastamonu’ da Şehzade Cem Sultan’ ın?
Bilindiği üzere, Osmanlı şehzadelerinin hepsi ileride Padişah olacakmış gibi yetiştirilir ve tecrübe kazanması için önemli vilayet merkezlerine vali olarak gönderilirlerdi. Cem Sultan da 1469 yılında Kastamonu’ ya gelmiş, burada 10 yıl kadar kalmış ve bu esnada Bedesteni yaptırmıştır.
Kendisini şair yapan bu mümtaz şehre şiir gibi bir eser armağan ederek ayrılmıştır Kastamonu’dan Cem Sultan.
Bedestenin kesin yapılış tarihi bilinmemekle beraber, Cem Sultan’ ın Kastamonu Sancak Beyi olduğu dönemde 1469 – 1479 yılları arasında inşa edildiği kesindir.







Yakup Ağa Külliyesi


Kastamonu’ da Osmanlı Devleti’ nin gücünü ve zenginliğini yansıtan en güzel örneklerden birisi de Yakup Ağa Külliyesi’ dir. Külliye cami, imaret, sıbyan mektebi ve iki medreseden müteşekkildir.

Cami ve sıbyan mektebi tarih kitaplarında Yavuz Sultan Selim’ in en değer verdiği ve çekindiği hocası olarak anlatılan Halimi Çelebi tarafından yaptırılmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman’ ın Hazine Reisi Yakup Ağa tarafından cami ve sıbyan mektebi esaslı bir tamirden geçirilirken; yanına iki medrese, misafirhane ve imaret eklenerek görkemli bir külliye haline getirilmiştir.
Kastamonu’ yu bir ziynet gibi süsleyen yapılar içersinde en görkemli ve en gösterişlilerinden birisi de Yakup Ağa Camii’ dir. Asırlar boyunca gururla dalgalanan bayrağın kaleden süzdüğü, sürgün saatin karşıdan karşıya selamladığı Yakup Ağa Camii, şehre hakim bir noktada Kastamonu’ nun parlayan yıldızlarından birisi konumunda bulunduğu için muhakkak gururludur.
Uzun yıllar boyunca metruk bir halde sonunu bekleyen külliyenin diğer yapıları Kastamonu’ da Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ nün kurulmasının ardından (1999 yılında kurulmuştur) ele alınmış ve o eski ihtişam ve zerafeti Vakıflar Bölge Müdürlüğünce tekrar kazandırılmıştır.
Yakup Ağa İmaretinde günün her saati sıcak çorba bulunduğu, bu imaretin kapısının daima açık olduğu, zengin- fakir ayrımı yapılmaksızın gelen her misafire ikram yapıldığı hala anlatılmaktadır. Zaten Külliyenin bulunduğu semtin “ Ağa İmareti” olarak anılması da bu imaretin halk üzerinde bıraktığı olumlu tesirin etkisidir.




 Yılanlı Külliyesi

Kastamonu’ yu Kastamonu yapan Türk – İslam medeniyetidir. Bunun en güzel örneklerinden birisini Yılanlı Külliyesi haykırmaktadır Külliyenin giriş kapısı portaline baktığınızda; soğuk bir taş parçasına ustalığın nasıl işlendiğine, ruhun nasıl yansıtıldığına, güzelliğin nasıl verildiğine hayret edersiniz.

Ancak, burada dikkatleri çekmesi gereken asıl konu giriş kapısındaki muhteşem sanat değil, bundan tam 8 asır önce, bu memlekette muntazam ve büyük bir hastanenin yapılmış olmasıdır.
Nasrullah Camiinin batı kısmında yer alan külliye; cami, türbe, darüşşifa ve şadırvanlardan müteşekkildir. Abdülkadir Geylani Hazretlerinin 4. oğlu Abdülfettah – ı Veli tarafından 1210 yılında kurulmuştur. Darüşşifa 1273 yılında bina edilmiş ancak, 1827 yılındaki yangının ardından sadece giriş kapısı günümüze ulaşabilmiştir.

Külliye bünyesindeki yapılardan birisi olan caminin ilk bina tarihi yukarıda da zikredildiği gibi 1210 yılı civarı ve banisi de Abdülfettah – ı Veli’ dir. 1827 yılındaki yangının ardından cami ikinci defa yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ nun en çok tartışılan padişahlarından birisi olan Sultan 2. Abdülhamid’ in emriyle onun padişahlığı döneminde restore edilmiştir.

Kastamonu’ nun mana alemindeki mimarlarından birisi olan Abdülfettah – ı Veli Hazretleri caminin doğu bitişiğinde yer alan türbede yatmaktadır.  Türbenin içinde büyüklü küçüklü 25 adet sanduka bulunmaktadır. Mihrabın hemen önünde ve cami tarafında bulunan, diğerlerinden daha büyük ve yüksekçe yapılmış olan bakır mahfaza içindeki sanduka Abdülfettah – ı Veli Hazretlerine aittir. Diğer sandukalar , ikisi hariç, Hazretin çocukları ve torunlarına aittir.
Yılanlı Külliyesi bahçesinde iki adet şadırvan göze çarpmaktadır. Giriş kapısı tarafında ve kıble istikametinde uzanan 3,40 metre uzunluğunda oval plana sahip şadırvanın musluklarının bulunduğu kısımlardaki kabartma bitki motifleri dikkat çekmektedir.
Bu şadırvanın hemen güney – doğu kısmında yer alan küçük şadırvan, yuvarlak bir havuz ve ortasında bir fıskiyeden ibarettir. Her iki şadırvanın da darüşşifanın günümüze ulaşan kapı ve duvar kalıntıları ile aynı malzemeden yapıldığı ilk bakışta anlaşılmaktadır.


Tahir Efendi (Osmanlı) Konağı

Tarih bakımından ilimizin en eski yapılarından birisi olarak kabul edilen bina zemin ve birinci kattan ibarettir. Binada ilk göze çarpan 18 YY. mimarisini yansıtan tepe pencereler ve üstlerindeki vitraylardır. Kündekari oda ve dolap kapıları, ocak nişlerdeki alçı işlemeler binaya zenginlik katmaktadır. 


Nasrullah Kadı Külliyesi


NASRULLAH CAMİİ

Kastamonu adı Nasrullah ile Nasrullah adı Kastamonu ile adeta bütünleşmiştir. Gözleri okşayan mimari güzelliği, Türk – İslam medeniyetinin gücünü haykıran heybeti ile ve vaaz kürsüsünde yankılanan Mehmet Akif Ersoy’ in sesiyle Kastamonu’ ya vurulmuş olan Türk mührünün en nadide eserlerinden birisidir Nasrullah Camii.
Hemen önünde yer alan görkemli şadırvanı, çevresini kuşatan medreseleri ile Kastamonu’ nun tarihi geçmişindeki sanat ruhunu ve ilim – irfan merkezi oluşunu bu günlere haykıran Nasrullah Camii, ilin hem merkez camii hem de en fazla cemaat alan camisidir.
Cami, 2. Beyazıd döneminde Karamanlı Müderris Yakup Efendi’ nin oğlu Kadı Nasrullah tarafından 1506 yılında yaptırılmıştır. Şekaik – i Numaniye adlı eserde Nasrullah Kadı için “hazır cevaplılık ve nüktedanlıkta Nasreddin Hoca, dünyevi işlerde İbn – i Sina gibi idi.” denmektedir. 

NASRULLAH ŞADIRVANI

Cami ile birlikte inşa edildiği bilinen şadırvan bu günkü haliyle 1752 yılında Bedii isimli bir hayır sahibi tarafından tamir ve ihya edilmiştir. Anadolu’ nun en büyük ve görkemli şadırvanlarından birisi olan Nasrullah şadırvanından su içen bir misafirin ömrü içinde Kastamonu’ ya tekrar gelmekten kendini alamayacağı ve bu şadırvandan su yudumlayan her insanın ya yedi yıl burada kalacağı ya da yedi kez Kastamonu’ ya uğrayacağı rivayetleri ile şöhret bulmuştur.


NASRULLAH KÖPRÜSÜ

Kastamonu’ nun ortasından geçen Karaçomak Deresi’ nin üzerine bir inci gibi işlenen köprü, Nasrullah Kadı tarafından 1506 yılında yaptırılmıştır.
Aslı 3 gözlü olarak bilinen köprünün bedenini dış kaplama taşları kesme taştır. 1961 yılında yapılan imar çalışmaları esnasında doğu yönündeki gözü yıkılmıştır. Daha sonra 1978 ve 2000 yıllarında tadilat ve onarımdan geçen köprü, şehrin sembol eserlerinden birisi olarak yaşamaya devam etmektedir.

MÜNİRE HANIM MEDRESESİ

Bayraklı medrese olarak da bilinen medrese 1746 yılında Reis’ül Küttap Hacı Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır. Medreseye ismini veren Münire Hanım’ ın Hacı Mustafa Efendi’ nin kızı ya da eşi olduğu tahmin edilmektedir. Uzun yıllar Vakıflar Öğrenci Yurdu olarak kullanılan bina, günümüzde el sanatları çarşısı olarak Kastamonu’ nun en hareketli turistik mekanlarından birisi konumuna gelmiştir.

NUMANİYE MEDRESESİ
1688 yılları civarında Cecelizade İbrahim Nurettin Efendi tarafından yaptırılmıştır. Numaniye adı, 1834 yılında bu medresede müderrislik yaptığı bilinen Kadiri ve Nakşibendi Şeyni Hoca Numan Efendi’ den gelmektedir. Ancak, yapılışından Numaniye ismi verildiği tarihe kadar hangi adla anıldığı bilinmemektedir.
Uzun yıllar Kastamonu Vakıflar Bölge Müdürlüğü imareti, mutfak ve yemek salonu olarak hizmet veren medrese, günümüzde turizme yönelik olarak hizmet vermektedir.

TEVFİKİYE MEDRESESİ

1824 yılı veya bu tarihten sonraki yakın bir zamanda Hatip Efendi zade Tevfik Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Bir süre Kastamonu İl Müftülü hizmet binası daha sonra Kastamonu Vakıflar Yurt Müdürlüğü binası ve son olarak da İl Turizm Müdürlüğü Hizmet Binası ve Turizm Danışma Bürosu olarak hizmet veren bina, 2005 yılı içersinde restorasyon ve onarımdan geçirilerek özel sektöre kiraya verilmiştir.




Saat Kulesi


Sürgün saat olarak bilinen Saat Kulesinin, zamanın Valisi Abdurrahman Paşa’ nın emri üzerine 26 Ağustos 1885 tarihinde, Sarayüstü ismiyle bilinen tepenin üzerinde temeli atılmıştır. 
Uzun yıllar metruk bir halde kalan Saat kulesi 2002 yılında Kastamonu belediyesi tarafından tamir ve ihya edilerek çevre düzenlemesi ile birlikte ziyaretçi akınına uğrayan yerlerden birisi halini almıştır. 
Saat kulesi’ nin en dikkat çekici yönü sürgün hikayesidir. Rivayete göre, İstanbul sarayburnu’ nda bulunan saat, yerli yersiz çaldığı bir gece yarısı vakti zamanın padişahının gözde cariyesinin çocuğunu düşürmesine sebep olmuş ve tam o günlerde Kastamonu’ dan gelen saat talebi üzerine Kastamonu’ ya sürgüne gönderilmiştir. 
Günümüzde de zamanı gösterme vazifesini hiç aksatmadan sürdüren saatin sesi gürültüsüz ortamlarda rahatlıkla işitilmektedir.




Şerife Bacı Anıtı

Kastamonu Valiliği Anıt Yaptırma Komitesince, 1985 – 1990 yılları arasında, Prof. Dr. Heykeltıraş Tankut Öktem’ e yaptırılmıştır. Anıtın toplam yüksekliği 12 metredir. 30 Temmuz 1990 tarihinde açılışı yapılmıştır.İlin en büyük meydanında inşa edilen anıt üç bölümden oluşmaktadır. Önde, Kurtuluş Savaşı’ nda Türk kadının kahramanlığının simgesi haline gelen Şerife Bacı, ardında ise Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Türk Toplumunu ifade eden figürler yer almaktadır. Son bölümde de Kuva-i Milliye güçleri ve halk temsil edilmektedir.



Hükümet Konağı

1902 yılında Vali Enis Paşa tarafından hizmete açılan Hükümet Konağı’ nın mimarı Vedat Tek’ tir. Arap mimari tarzında kesme taş ve kargir 3 katlı olarak inşa edilen bina günümüzde de Hükümet Konağı olarak hizmet vermektedir. Hükümet Konağı’nın alt katında 2002 yılında kurulan Kent Tarihi Müzesinde ilin tarihi ve kültürünü yansıtan çeşitli yayınlar, resim ve fotoğraflar, eşyalar sergilenmektedir.


Eflanili Konağı

Hepkebirler Mahallesi, Eflanili Sokağında, Küpçiğez Mescidi’ nin hemen yanında yer alan konak 1910 yılında inşa edilmiştir. Kastamonu Tarihi konaklarının en güzel örneklerinden birisidir.






İsmail Bey Külliyesi

Döneminin ticaret ve ilim üssü olan Candaroğulları Beyliğinin Başkenti Kastamonu’ nun en görkemli eserlerinden birisi olan külliye içindeki Deve Hanı, Medrese, Hamam ve Türbe’ nin ayrı ayrı insanı bazen hayrete düşüren, bazen hüzünlendiren, bazen gururlandıran hikayeleri asırlar ötesinden bu günlere dilden dile aktarılarak gelmiş olduğu gibi, bu günden yarınlara da dilden dile aktarılacak, tek başına bir hiç olan bizlere Kastamonu insanın sahip çıktığı, destek verdiği ölçüde eserlerle de ölümsüzleşecektir. 
Şehinşah Kayası üzerine inşa edilen külliye, Candaroğulları Beyliği’ nin son hükümdarı Kemalettin İsmail Bey tarafından 1443 – 1461 yılları arasında yaptırılmıştır.
Külliye; cami, imaret, han, medrese, türbe ve hamamdan müteşekkil muntazam bir yapılar topluluğudur. Türk insanının medeniyet seviyesini, ilim aşkını, yardımseverliğini, ticari kapasitesini ve dini değerlere bağlılığını bir arada görmek isterseniz; İsmail Bey Külliye’ sinin hemen girişinde sizi ihtişamıyla büyüleyen yapılara tek tek değil bir bütün olarak göz gezdirin.
Cami, doğusundan bakıldığında küçük bir kaleyi andıran ve M.Ö. 7. yüzyıla ait iki adet kaya mezarı ile bir kaya fasadının bulunduğu Şehinşah Kayası üzerine, temel kazısı yapılmaksızın kayanın üzeri düzenlenerek inşa edilmiştir. Bu sebepledir ki, halk arasında cami “Temelsiz Cami” olarak anılmaktadır.
Caminin mermerden yapılmış, zerafeti ile gözleri okşayan taç kapısı tam manasıyla bir sanat şaheseridir. Etrafı silme tekniği ile çerçevelenmiş ve geçmeli gometrik şekillerle süslenmiştir ki ilk görenlerin gözleri bir müddet bu sanatın esiri olmaktan kendisini alamamaktadır. Daha caminin girişinde güzelliğini ortaya koyan caminin içine girildiğinde de bakışlar hayranlıkla, gönüller saygıyla ürpermektedir.
İmaret (Misafirhane), Külliyenin bahçe kapısından girişte sağda yer almaktadır. İmaret kapısının basık kemeri üzerinde çerçeve içersine alınmış mermer kitabesinin manası şöyledir: “Bu bina din muhafızları için güzel tertip edilmiş bir bahçe oldu. Temizlik ve safa vericilikte sanki cennetten gelerek buraya kondu. Eğer binanın bittiği tarihi ararsan ebced hesabıyla (beyt – ül ibaret) sözündedir.”
Hamam, Külliyenin diğer yapılarından ayrıdır. Külliye ile arasında cadde vardır. Günümüzde faal olmamakla birlikte mamurdur.
İsmail Bey Külliyesi’ ni meydana getiren yapılardan biri de Deve Hanı’ dır. Adından da anlaşılacağı üzere, genellikle Deve Kervanları ile Kastamonu’ ya uğrayan ticaret erbabının konakladığı bir handır. Cumhuriyetin ilk yıllarında geçirdiği bir yangın sonucu. hanın iç ahşap aksamından eser kalmamıştır. Ancak, hanın iç duvarlarında yangının izleri müşahede edilmektedir. Hanın içindeki, zamanında develerin bağlandığı bölümler dikkat çekmektedir.
Ancak, asıl dikkat çekmesi gereken nokta Deve Hanı’ nın giriş kısmıdır. Girişte iki kapı mevcuttur. Dış kapı içtekine göre daha geniştir. Bunun sebebi; yüklü olarak hanın önüne gelen develer dış kapıdan alınmakta ve iki kapı arasında sağ ve sol yanlarda, bekçi odalarının bulunduğu kısmın önündeki bir metre yükseklikteki yük boşaltma yerine yüklerini boşaltmaktadırlar. Eğer develer yüklü olarak dış kapıdan içeri giremezse, hayvana fazla yük bindirdiği gerekçesi ile deve sahipleri ceza ödemektedirler. Bundan tam 6 asır önce Türk Milleti, değil insan haklarını hayvan haklarını bile sahiplenmiş ve uygulamıştır.
Külliye içersinde yer alan medrese, Candaroğulları Beyliği döneminden günümüze ulaşabilen tek medrese özelliği taşımaktadır. Medresenin içersinde 10 adet küçük oda ile kıble tarafında derslik olarak kullanılan bölüm yer almaktadır. Medrese binasının tam ortasında ise küçük bir havuz yer almaktadır.
Şakayık – ı Numaniyye isimli eserde medrese için şunlar yazılmaktadır; “ Bu devirde meşhur olan hiçbir alim yoktur ki İsmail Bey’ in ilmi müessesesine uğramamış olsun. Hatta bu alimler arasında Fatih Sultan Mehmet’ in birkaç misli ücret teklif ederek İstanbul’ a davetini kabul etmeyip İsmail Bey’ in yanında kalmayı tercih edenler vardır.”
Medresede daha o dönemlerde astroloji ilminin okutulduğu da rivayet edilmektedir.
Külliyenin belki de en hicranlı eseri türbesidir. Sekiz köşeli kasnağa oturmuş tek kubbenin örttüğü türbede 10 adet mezar bulunmaktadır. Ancak, bu mezarlardan hiç birisinde türbeyi yaptıran şahıs, yani İsmail Bey yoktur. Vefatında defnedilmek istediği türbede İsmail Bey’ in oğlu, kızı ve ilim adamları medfundur. Kendisi memleketinden çok uzaklarda Bulgaristan’ ın Filibe şehrinde vefat etmiştir.
Türbenin giriş kapısı üzerindeki uzaktan bakınca insan figürünü andıran kemer püskülü ile ilgili olarak halk arasında “bu insan sureti İsmail Bey’ e aittir” inanışı vardır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder